background

Cami kebir

Kadim çağlardan beri bir çok tarihi hadiselere sahne olmuş olan Kayseri, eski eserler bakımından da önemlidir. XIX. yüzyılda şehre gelen Batılı seyyahlar, şehirdeki eski eserler hakkında bilgi vermişlerdir. Ancak seyyahların eserlerinde, İslâmi döneme ait eserler hakkında eksik veya hatalı bilgiler vardır. Adı geçen eserler, ilk defa Halil Ethem Bey tarafından ele alınarak, kısaca tasvir edilmiş, arkeoloji ve mimarlık bilimi açısından incelenmesi, ancak yakın zamanlarda Albert Gabriel tarafından olmuştur. Kayseri’deki bugün ayakta kalan eserlerin hemen hemen tamamı, Türk hakimiyeti zamanından kalmadır. Türk Devri eserleri özellikle XII.–XII. yüzyıllarda Danişmendliler ve Selçuklular zamanında inşa edilmiş olup, Osmanlı Dönemi'nde ise, bu binalara ilaveler yapılmıştır. Bu tarihi binaların çoğu, tahribat ve bakımsızlıktan dolayı harabe halini almış, bazıları tamamen yok olmuş, bazıları da acemice yapılan tamiratlarla orijinalliğini kaybetmiştir. Süsleme açısından Konya ve Sivas’taki eserler kadar, muhteşem çini ve oyma süsleme içermez ve sade bir özellik taşır. Bu eserlerde süslemeler genellikle cümle kapısı, mihrap, pervaz gibi kısımlarda kullanılmıştır.


Halil Ethem Bey’in tespit ettiği en eski kitabe; H.589/M.1193 tarihini taşımakta ve şimdi tamamıyla harap olmuş Hoca Hasan Medresesi’ne ait bulunmaktadır. Mevcut Türk eserlerinin en eskisi Danişmendliler zamanından kalma Ulu Cami’dir. Sultan Camii, Cami–i Kebir olarak da zikredilen Ulu Cami, 35 x 50 m ebadı ile devrinin en büyük camisi iken, Hunat Camii yapıldıktan sonra bu vasfını kaybetmiştir. 43 kemer ayağına istinad eden damı düz ve döneminde toprak ile örtülüydü.Ulu Cami’nin kiliseden dönüştürülmüş bir cami olmasıyla ilgili rivayetler; caminin inşasında kullanılan sütunların bir kısmının eski binalardan taşınmış olması ve bir kilisenin yerine inşa edilmiş olmasıyla izah edilebilir. Caminin kıble tarafında Melik Gazi Medresesi, bunun içinde Melik Gazi’ye ait olduğu düşünülen kitabesiz bir türbe bulunur. Danişmendli Melik Muhammed Gazi (1134–1143) zamanında inşa edilmiştir. Sonradan Selçuklu hükümdarı I. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, 1205 tarihinde Danişmendli emirlerinden Muzafferüddin Mahmud bin Yağıbasan tarafından tamir edildiğine dair bir kitabe vardır.



Kayseri’yi gezen Evliya Çelebi, bu caminin şehrin en eski camisi olduğundan, minaresinin eşsizliğinden bahseder. Cami, yer yer onarım görmüşse de, 1716 yılında meydana gelen zelzelenin etkisiyle kubbe ve kemerleri ile, sütun ve duvarları yıkılmış, beş sene harap halde kaldıktan sonra 1722 tarihinde Matbah–ı Âmire Emini Kayserili Hacı Halil Efendi tarafından eski mimari şekli yenilenerek imar ve inşa edilmiştir.